tie 1
f. (--d, ty.ing) 1. bağlamak: They tied him to a tree. Onu bir ağaca bağladılar. 2. (düğüm) atmak; (kravat) bağlamak; (ayakkabının bağını) bağlamak: They´ve learned how to tie their shoelaces. Ayakkabılarını bağlamayı öğrendiler. Let me tie my tie. Kravatımı bağlayayım. That´s a hard knot to tie. Atması zor bir düğüm o. 3. bağlanmak: An apron ties at the back. Önlükler arkadan bağlanır. 4. berabere kalmak; (bir takım/biri) puan kazanarak (başka takımla/başkasıyla) berabere kalmak: Beşiktaş tied Galatasaray. Beşiktaş, puan kazanarak Galatasaray´la berabere kaldı.